Türkiye gibi 2 bin yıllık devlet geleneğine, coğrafyasında bin yıllık hâkimiyete, ilk asrına ulaşan Cumhuriyet tecrübesine, 73 yıllık demokrasi birikimine sahip bir ülke çok daha iyi bir anayasayı ziyadesiyle hak ediyor.
Millî Mücadele”nin meşru zeminini oluşturan anayasa 1921 yılında, yani savaşın en şiddetli günlerinde hazırlanıp yürürlüğe girmiştir. Tek başına bu bile milletimizin ve ülkeyi yönetenlerin hukuki meşruiyet konusundaki hassasiyetini göstermeye yeterlidir.
Ardından gelen 1924, 1960 ve 1982 anayasalarının her birinin kendi dönemlerine ilişkin ayrı hikâyeleri vardır.
Bugün bize düşen görev, Cumhuriyetimizin 100″üncü yılında, ülkemizin sahip olduğu bu derinlikli birikimin üzerinde kendi hikâyemizi yazıp gelecek nesillere en büyük mirası bırakmaktır.
Bizi darbe anayasası gölgesinden kurtaracak olması bile yeni anayasa çalışmalarını kıymetli kılmaya tek başına kâfidir.
Darbe direktifi olarak değil, gerçek bir toplum sözleşmesi olarak hazırlanmış yeni anayasayı ülkemize kazandırana kadar mücadelemizi sürdüreceğiz.
İnsanı önceleyen, milletin çeşitliliğini ve zenginliğini yansıtan, toplumun gerisinde kalan değil topluma dinamizm katan bir anayasa hedefliyoruz.
Tüm siyasi partilere, sivil toplum kuruluşlarına, akademi mensuplarına sesleniyorum: En ideal anayasa metnini bulmak için konuşalım, tartışalım, müzakere edelim ama bu süreçten kaçmayalım.
Türkiye Yüzyılı hedefimizin unsurlarından biri olan yeni anayasayı milletimize kazandırana kadar çalışmayı, gayret etmeyi, mücadeleyi asla bırakmayacağız.